canlı bahis siteleriizmir buca escortdeneme bonusu veren sitelerescort parisescort lyonhttps://www.ertecongress.org/casino sitelerisweet bonanzacanlı casino sitelerislot sitelericasinoslot oynakuşadası escortmalatya escortankara escort

SİYASET VE CEMAAT İLİŞKİLERİ » DevhaberDevhaber

1 Nisan 2023 - 14:09

SİYASET VE CEMAAT İLİŞKİLERİ

Son Güncelleme :

15 Şubat 2021 - 13:42

322 views
SİYASET VE CEMAAT İLİŞKİLERİ

1970’li yıllarda ortaya çıkan Fethullah Gülen Amerika ve Avrupa karşıtı söylemleri ile meşhur olmuştu. Gerçekte Gülen, bu ülkelerin halkları ve inançları hakkında hiçbir bilgiye sahip değildi. Çıkışları dini içeriklerden ibaretti ve tamamen gayrı islamı hedef alıyordu. Özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde hatırı sayılır bir taban oluşturdu. Kısa süre de Fethullah Gülen ve cemaati diye anılmaya başlanınca, Türk siyasetinde de popüler oldu. Özellikle sağ muhafazakar partiler, devlet yönetimini ele geçirmek için Fethullah Gülen’in önemli bir aktör olduğunu anladılar.

Gülen ve cemaati öylesine güçlendi ki, 1970 li yılların sonuna doğru TBMM’ye girmek isteyen her muhafazakar aday ve partinin Kabe’si oldu. Gülen’in onayını almak, milyonlarca oy demekti. Ama bunun için el öpmek ve cemaate bol bağışlarda bulunmak gerekiyordu. Bu sayede iktidara gelen partilerin, cemaat üyelerini önemli devlet kadrolarına yerleştirmeleri de, pazarlığın bir başka boyutuydu. Bu şekilde başta diyanet olmak üzere, devletin önemli kurumlarına sızdılar. En çok örgütlendikleri yerler ise, Kuran kursları ve vakıf gibi sözde hayır işleri yapan kurumlardı. Toplumun dini duygularını istismar ederek toplanan bağışları, örgütün daha da büyümesi için harcadılar. Hiçbir siyasi iktidar, yetkisiz toplanan bu bağışları ve harcandığı yerleri denetlemedi. Çünkü bu, efendilerini denetlemek anlamına gelirdi…

Akp iktidarında başta belediyeler olmak üzere, pek çok kamu kurum ve kuruluşlarından örgüte kaynak aktarıldı. Bu kaynaklar o kadar büyüdü ki, hem Türkiye’de, hem de diğer İslam ülkelerinde sayısız talebe yurtları açıldı. Yoksul aile çocuklarını bedava okutmak vaadi ile kandırarak bu yurtlara yerleştirdiler. Tutunacak bir dalı olmayan aileler, kendilerine sunulan bu imkanı memnuniyetle kabul ettiler. Ama bunun uzun vadeye yayılmış sinsi bir proje olduğunu bilmiyorlardı!

Peki bütün bunları neden yapıyorlardı? Bilindiği gibi bizde Kurtuluş Savaşı her ne kadar emperyalizme karşı verilmiş olsa da, insanlar bu savaşa ancak “din, iman elden gidiyor” diyerek katılmışlardır. Hilafetin ve şeriatın ağır baskısı altında inleyen halkta henüz demokrasi ve cumhuriyet bilinci yoktu. Mustafa Kemal ve bir avuç aydın tarafından kurulan cumhuriyet benimsenmedi. Üstelik Osmanlı zamanında çok büyük imkanlara sahip olan gerici çevreler, cumhuriyetle birlikte bu ayrıcalıklarını kaybetmişlerdi. Bu yüzden de Türkiye Devleti ve yeni hükümet aleyhine kışkırtıcı çalışmalar yaparak, demokrasinin şeytan icadı olduğunu iddia ettiler.

Türkiye, cumhuriyetten bu yana pek çok kanlı ayaklanmalara sahne oldu. Bu ayaklanmaların tamamı tarikat, mezhep ve ya cemaat liderleri tarafından tertip edilmiş ve bir kaçı hariç tamamı gerici ayaklanmalardır. 1925 yılında patlak veren Şeyh Sait isyanının lideri, şafilerin lideriydi ve ayaklanma sadece hilafeti geri kurmak isteyen mezhep ayaklanması olarak kaldı. Şeyh Sait diğer aşiret reislerini isyana çağırırken, “Din elden gidiyor!.. Hilafetsiz Müslümanlık olmaz!.. Cumhuriyet zinayı serbest edecek!.. Genç kızlar şapka giyiyorlar!..” gibi hassas söylemler kullanıyordu. Hala hafızalarımızda duran ve yakın tarihte yaşanan Çorum Olayları, Maraş Katliamı ve Sivas Katliamı gibi olaylar hep gerici siyasetçilerin kışkırtması ile uygulamaya geçirilmiş insanlık suçlarıdır. Bu katliam suçlularının ceza almaması veya korunmuş olmaları, siyasi ayağın devlet içinde ne kadar güçlü olduğunun da göstergesidir.

Bütün bunlara bakarak; Osmanlı’da ki imtiyazını kaybeden gericilerin, cumhuriyetle sürekli bir hesaplaşma içinde olduklarını söyleyebiliriz. Ama bu, Akp iktidarı ile birlikte çok açık olarak dillendirilmeye başlanmıştır. Çünkü Gülen, cumhuriyete karşı olan bütün kesimlerin en güçlü lideri olarak tamamını bir araya getirmiş ve onları iktidara taşımıştı. Akp’nin 2002 yılında iktidara gelmesiyle birlikte fiili olarak Gülen-Akp koalisyonu ile tanıştık! Bunu o zaman ki kamuoyuna yansıyan millet vekili adaylıklarının pazarlığından anlıyoruz. Resmi olmayan bu fiili koalisyon, yol ayrımına girilen 2011 yılına kadar devam etti ve ülke kaynakları Gülen cemaatine cömertçe peşkeş çekildi.

Aslında Fethullah Gülen 1999 yılında sağlık sorunlarından dolayı Amerika’ya gitmiş ve Pensilvanya’ya yerleşmişti. 2014 yılına kadar Amerika’ya giden her muhafazakar siyasetçi onun elini öpmeye devam etmiştir. Recep Tayyip Erdoğan bir konuşmasında Fetö Terör Örgütü elebaşına hitaben “ne istediniz de vermedik” diye sitem ediyordu. Buradan da anlaşıldığı gibi Fetö, yol ayrımına gelindiği güne kadar iktidarın resmi olmayan ortağıydı! Aslında Akp iktidarı hiçbir zaman tek başına iktidar olamadı.

Her ne hikmetse cumhuriyet, demokrasi ve gayri İslam düşmanı bütün gerici liderler gibi Fethullah Gülen’de soluğu Amerika’da almış “gavur” dediği bir ülkenin adaletine sığınmıştı. Bir daha da o halklara gavur diyememiştir!

2011 yılında başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın da belirttiği gibi, fiili ortak Gülen ve cemaati istediği her şeyi almıştır. Ama bu bir paylaşım iktidarıydı ve bir türlü doymak bilmiyorlardı. Sonunda ortaklık bozuldu ve eski dostlar birbirini hainlikle suçladılar. Ortalık kasetten geçilmiyordu. Sonunda iktidarda olan ortak, devlet olanaklarını da kullanarak kendini temize çıkarıp, cemaat için sürek avı başlattı. Ama Fetö’nün siyasi ayağına hiç bir zaman dokunamadılar. Çünkü Akp iktidarının temeli bu ayak üstüne inşa edilmişti. Ayağa dokunulursa iktidar çökecekti…

Fetö’nün fiili koalisyondan kovulması ile boşalan alanlara, yeni tarikat ve cemaatler yerleştirildi. Her cemaat iktidarla pazarlık yaparak istediğini almaya devam ediyor. Bir yanda kafatasçı ırkçılar, bir yanda İslamiyet ile ilgisi olmayan gericiler ülkeyi parsellemektedir. Özel aflarla mafya örgütleri korunmakta; katiller, hırsızlar ve tecavüzcüler kutsanmaktadırlar. Güzelim ülkede işçiler ve emekçiler açlıkla mücadele ederken, devleti yönetenler ve yandaşları lüks içinde yaşamaktadırlar.

Elbette ülkenin bu duruma gelmesinde siyasi iktidar kadar, muhalefetin de sorumluluğu vardır. Muhalefet 18 yıldan beri “el alem ne der” anlayışı ile siyaset yaparak iktidarın ekmeğine yağ çalmıştır. Gündem oluşturamadığı için de, iktidarın suni gündemine yorum yapmakla yetinmiştir.        Mustafa ERCAN

 

 

 

full hd porno

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.