DEVHABER – Gaziantep Demokratik Kadın Platformu, Gaziantep Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Kadın Meclisleri istanbul sözleşmesinin kaldırılmasını protesto etti. Akşam 18,00 sırlarında Gaziantep Kırkayak parkında toplanarak basın açıklamasında bulundular. Basın açıklamasını platform sözcüsü Sinem Erener okudu.
” Yaşamı Savunuyoruz, İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz!
Bu ülkede her gün kadınlar erkekler tarafından öldürülürken evde ,sokakta, iş yerinde; fiziksel, cinsel, psikolojik şiddete maruz kalırken, iktidar ve ataerkil merciiler şiddeti önlemek ve kadın cinayetlerini durdurmak yerine kadınlara ve kadınların kazanımlarına dönük her gün yeni bir saldırı geliştirmekte.
‘‘Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum fıtrata ters , kadın mıdır , kız mıdır bilemem , kadınsa o iffetli olacak mahrem namahrem bilecek herkesin içinde kahkaha atmayacak, Medya olayları abartıyor kadına yönelik şiddet algıda seçicilik , tecavüze uğrayan doğursun gerekirse devlet bakar,’’ cümlelerin sahibi günümüz iktidarı bu cümlelerle zihniyetlerini açığa çıkarmış ve kadına yönelik şiddeti meşrulaştırmıştır. Kadınların bedenleri, yaşamları, tercihleri üzerinden yetkisi olduğuna inanan bu iktidar çok yanılıyor. Bedenlerimiz, yaşamlarımız ve doğrularımız bizim. Erk dilinizi Kadınlardan çekin
Nafaka hakkımız, Kürtaj hakkımız bu zihniyet tarafından gasp edilmeye çalışıldı. Bakanlıktan kadın adını çıkararak kadınları ailenin içine hapsetmek, erkeğe bağımlı hale getirmek istedi. Çıkardığı görüntü alma yasağına dayanan genelge ile, şiddetin gizlenmesine neden oldu failleri korudu. Yine bu zihniyet kadınların yerel yönetim mekanizmalarında yer alması, eş başkanlık ve eşit temsiliyet kazanımlarını hedef haline getirdiği için bugün yüzlerce kadın bu dosyalardan yargılanmakta.
Pandemi süreci ataerkil iktidar için adeta bir fırsata dönüştürüldü. Ev içi emeği görülmeyen, kamusal alanda her türlü mobbinge uğrayan, ucuz iş gücü olarak görülen kadınlar bu süreçte kod-29 uygulaması ile ilk işten çıkarılanlar oldu. Ekonomik özgürlükleri ellerinden alınan kadınlar erkeğe bağımlı hale getirilmek istendi ve eve kapatılarak ev içi şiddete teslim edildi. Pandemi sürecinde kadınlar en çok ‘şiddete maruz kaldığı, öldürüldüğü’ eve hapsedildi.
Tüm bu saldırılar elbette ki buradan saymakla bitmez. Güçlenen kadın dayanışması artık ülkede muhalif ve daha örgütlü bir güçtür , iktidar bu güçlü örgütlenmenin kazanımlarını kendi bekasına tehdit görmektedir.
Tüm bu saldırıların son halkası kadınların yaşam güvencesi olan İstanbul Sözleşmesi’nden AKP genel başkanının imzası ile bir gece yarısı geri çekilme kararı verilmiştir.
Kadın katillerine uygulanan iyi hal ve kravat indirimleri , cezai yaptırımın olmamasından güç alan erkeklerin şiddet uygulamasına neden oluyor. Bugün “ölmek istemiyorum” diyerek kızının gözü önünde öldürülen Emine Bulut’un sözleri hala kulaklarımızda, Ölmek istemiyorum diyor bu ülkede kadınlar, Farkında mısınız ? İstanbul Sözleşmesinden geri çekilmek bu cinayetleri onaylamaktır. Eğer İstanbul Sözleşmesi etkin uygulansaydı, İstanbul Sözleşmesi yaşatır pankartının arkasında Deniz Poyraz öldürülmeyecekti. Şiddeti derinleştiren, toplumu kutuplaştıran politikalar bugün cinayetlerin işlenmesine zemin hazırlamıştır. Deniz Poyraz’ı unutmayacağız.
İstanbul Sözleşmesinden çekilmek demek ‘toplumsal cinsiyet eşitliğinin’ üzerine beton dökmek demektir. Yaşamın bir parçası olan LGBTQ+ lara karşı iktidarın söylemleri nefret şiddetini meşrulaştırma çabasıdır. Nefret cinayetlerinin işlenmesi, LGBTQ+lara yönelik şiddetin artması devletin yürüttüğü yanlış politikaların sonucudur.
Geçen hafta Onur Yürüyüşünde güvenlik görevlilerinin yürüyüşteki arkadaşlarımızı darp ederek gözaltına almaları, Fransız Haber Ajansı foto muhabiri Bülent Kılıç’ı ters kelepçe ile gözaltı etmeye çalışırken yere yatırıp dizi ile boynuna basması ve muhabirin “Nefes alamıyorum “diye bağırması,aynı saatlerde üniformalı birinin sosyal medyada nefret içerikli bir paylaşım ile LGBTİQ+ları hedef göstermesi LGBTQ+ lara yönelik nefret söylemlerinin sonuçlarıdır. Bunların hiçbiri sözleşmenin uygulanmayışından bağımsız düşünülemez.
İstanbul Sözleşmesi kadınların mücadelesinden doğmuştur.
Sözleşme’nin her bir kelimesinde kadının maruz kaldığı şiddet, ölüm, gözyaşı ve yürüdüğümüz yolların, mücadelemizin birikimi var!
Şu çok iyi bilinmelidir ki; İstanbul Sözleşmesi biz bitti demeden bitmeyecek .Ve biz kadınlar kazanımlarımıza yapılan bu saldırılar durmadan bitti demeyeceğiz.
Tek adam rejiminin kazanımlarımızı bir anda yok etmesine izin vermeyeceğiz.
Mağdurların erkek şiddeti sonucu başvurabilecekleri mekanizmalar işletilmezken İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmek demek, kadınların erkek şiddeti sonucu öldürülmesini meşrulaştırmaktır. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek demek, çocuklara yönelik cinsel istismarı, nefret söylemlerini meşrulaştırmaktır.
Geçtiğimiz günlerde kamuoyunda #ElmalıDavası etiketiyle duyulan olayda yaşları 6 ve 9 olan iki çocuğun anneleri ve üvey babaları tarafından istismara uğratıldığı adli tıp raporuyla kanıtlanmıştır, bu rapora rağmen şüphelileri tutuksuz yargılayan Antalya 10. Ağır ceza mahkemesi bu ülkede yaratılmak istenen hukuksuzluk düzeninin prototipidir. Kadına transa eşcinsele queere çocuğa yaşam hakkı tanımayan bu düzende İstanbul sözleşmesini savunmak hayatlarımızı savunmaktır
Biz Kadınlar bir kez daha Gaziantep’ten sesleniyoruz! İstanbul Sözleşmesi kadınların yaşam güvencesidir. Haklarımıza ve kazanımlarımıza saldırmaktan vazgeçin. İktidarın hedefi kadınlara ve kazanımlarına saldırarak şiddeti meşrulaştırmak değil kadına yönelik şiddeti önleyen kadını koruyucu ve kollayıcı tedbirleri güçlendirmek var olan yasaları güçlendirerek uygulamak olmalıdır.
Çekin elinizi kadınlardan ve kazanımlarından diyerek bir kez daha sesleniyoruz.
Biz ülkenin dört bir yanındaki kadınlar İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz. ”