
İnsanlık tarihinin ilk başladığı yerlerdir Afrika, Ortadoğu ve Güney Asya. Bilimsel veriler insanlığın buradan Dünya’ya yayıldığını söyler. Dillerin, dinlerin ve ırkların kökleri bu coğrafyaya bağlanır. Durum böyleyken bölge halkları işin sadece dini boyutu ile ilgilenip, peygamber ve lüks ibadethaneleriyle övünürler. Bildiklerini sandıkları din için her türlü hizmeti yaparlar; ama kendileri için hiçbir şey üretecek bilgi ve birikime sahip değiller. Çünkü burası Dünya eğitim sıralamasının en gerisinde kalan bölgedir.
Afganistan, İslam ordularının 642 yılında Sasanileri yenmesi ile kapılarını İslama açmıştı. Ama İslam dininin yerleşmesi kademe kademe oldu. Zerdüştlük ve Budizm Afganistan’ın en eski inançlarındandır. Günümüzde ise tarikat ve mezheplerin büyük rolü vardır. Nakşibendi ve Kadiriyye tarikatının çok sayıda taraftarı burada yaşamaktadır. İstatistiklere göre yetişkin nüfusun % 76’sı okuma yazma bilmemektedir. Bu yüzden de din üzerinden ticaret yapan pek çok din adamı mevcuttur. Türbe, yatır gibi mezarların sayısı eğitim kurumlarından kat kat fazladır.
Afganistan’ın geçim kaynağının başında gelen haşhaş, Radikal İslamcı Talibanın’da en önemli gelir kaynağıdır. Kişi başına düşen milli gelir ise burada 160 dolara kadar düşmektedir.
1978 yılından beri savaş halinde olan Afganistan, coğrafi yetersizlikler nedeni ile de tamamen bitmiş durumdadır. Burada tarikata bağlı olmayan kimse yok. Böyle olunca da bu insanları yönlendirmek ve kullanmak çok kolay olmaktadır. Vatan sevgisinin yerini kişisel çıkarlar; Allah sevgisinin yerini de mollalara tapınım almıştır.
1994 yılında “Afganistan İslam Emirliği” adı ile kurulan Taliban terör örgütü, Pakistan’ın desteği ile kurulmuş ve hala da desteklenmektedir. Ülke tam bir ilkçağı yaşamaktadır.
Karışık bir etnik yapısı olan Afganistan’da çoğunluğu sırasıyla Peştunlar, Tacikler, Hazaralar ve Özbekler oluşturmaktadır. Tamamı Müslüman olan halkın, Hazaralar dışında kalanları Hanefi’dir. Hazaralar ise Şii inancından olup İran ile inanç bağları bulunuyor. Ülke içinde ise, inanç farklılıkları nedeni ile baskı görmektedirler. Hazara kadınları giyim olarakda diğerlerinden farklıdır. Burka ve tesettür kullanmadıkları gibi, radikal İslamcılara göre daha moderndirler. Bu yüzden de Hazara kadınları, terör örgütü Talibanın hedefinde bulunmaktadır.
Geçtiğimiz günlerde ayaklanarak Talibana karşı silahlı mücadelenin bir zorunluluk olduğunu savunan, Hazaralı kadınlar olmuştur…
Amerika’nın, Afganistan’da 20 yıl kaldıktan sonra, 31 Ağustos 2021 tarihine kadar askerlerini geri çekme kararı, bu bölgede dengeleri tamamen değiştirmiştir. Gerek Pakistan’da ve gerekse bölgede 20 yıldır kendini kamufle etmiş olan Taliban, bir anda ortaya çıkarak ortalığı cehenneme çevirdi. Sert bir direnişle karşılaşmadan, elini kolunu sallaya sallaya Kabil’i ele geçirdi. Ülkenin kralı Eşref Gani ise, hazineden 169 milyon doları da valizine alarak ülkeden kaçtı! Hakimiyeti ele geçiren Talibanın ilk icraatı giyim tarzını beğenmediği kadınları kırbaçlamak ve burka takmayanları sokak ortasında kurşunlamak oldu. Kadını bir ganimet olarak gördüğü için, daha ilk günden taciz ve tecavüz haberleri yayılmaya başladı. Genç erkekleri ise zorla silah altına alarak savaşçı olarak kullanmaya başladı. Kabul etmeyip direnenler öldürülecekti.
Zaten yarı aç yarı tok yaşayan Afganistan, Taliban’ın yeniden hakimiyet kurmasıyla tam bir cehenneme döndü. Çocuk, kadın, yaşlı, genç demeden bütün halk korku içinde. Tamamen kapanıp burka takma zorunluluğu getirilen kadının, tek başına sokağa çıkması yasak!.. Gülmesi yasak!.. Okula gitmesi yasak!.. Araba kullanması yasak!.. Orada dinin imanın bütün hesapları kadın üstüne kurulmuştur. Sokağa çıkan kadın her an bir Taliban’cı tarafından tecavüze uğrama, ya da öldürülme riski ile karşı karşıyadır.
Bütün bunlara rağmen en iyi Müslüman olduğunu savunan Afgan erkekleri; anasını, bacısını, karısını, kızını sapkın Taliban örgütüne bırakarak kaçmakta bir sakınca görmemektedir. Canını kurtarıp rahat bir yaşama kavuşma umudu ile göç yollarına düşerken arkasında bıraktıklarını umursamamaktadır.
Peki değer mi bütün bunlara? Çakı gibi gençler ülkesini ve namusunu düşmana bırakıp giderken, acaba yüreğinde, vatanına karşı bir sorumluluk duyuyor mu? Kendisi ardına bakmadan kaçıp giderken, geride kalanları ve ülkeyi kim savunacak?.. Eminim umurlarında bile değil! Çünkü onlar sahte ve cahil bir inançla Allah’a bağlı olduklarını söyleseler bile samimi değiller! Taliban, Afganistan’ı cehenneme çevirirken bile bunun bir cihad olduğunu ilan ederken; kaçıp gidenlerinde silaha sarılıp “cihad budur” diye ülkesini ve namusunu koruması gerekmez mi?
Kaldı ki cehennemden kaçan bu insanlar, ulaşmak istedikleri cennetin göç yollarında onurlarını yitirdikleri gibi, canlarından da olabiliyorlar. Basına yansıyan pek çok mülteci hikayeleri, bu zavallı ve aciz insanların trajik sonlarını gözler önüne sermektedir.
Sosyal medyaya yansıyan ve sadece çakı gibi erkeklerden oluşan Afgan mülteci görüntüleri çok konuşulmuştu. Aralarında kadın, çocuk ve yaşlıların olmamasını herkes kendine göre yorumlamıştı. Halbuki bunun nedeni göç yollarının çok uzun ve tehlikeli olmasıydı.
Bir mültecinin Türkiye’ye gelmesi için kara yolu ile yaklaşık 4.000 km. yol alması gerekiyor. Bu yolu yürümesi için de rehber tutması gerekiyor. Tamda burada “göçmen kaçakçıları” devreye giriyor. Göçmen kaçakçıları her bölge ve ülkede organizeli bir şekilde çalışıyorlar. Yansıyan bilgilere göre kaçakçılar her göçmenden 5.000 dolar alıyorlar. Bundan sonra da ölümcül macera başlıyor. Bu kadar yolu yaya gidemeyeceklerine göre, göçmen kaçakçıların ayarladıkları araçların gizli bölmelerine yerleşiyorlar. Burada havasızlıktan ve soğuktan ölmezlerse, sınıra yakın en uygun yerde iniyorlar. Kaçakçılar bazı sınır köylüleri ile anlaştığı için, bağ evi gibi bazı yerleri toplanma yeri olarak kullanıyorlar. Diğer kafilelerin gelmesi beklendiği için, günlerce ve haftalarca uygunsuz koşullarda beklemek zorunda kalabiliyorlar. Diğer kafileler gelince sınır yolculukları başlıyor. Bunun için de genellikle gecenin geç saatleri tercih ediliyor. Kaçakçıların anlattıklarına göre, İran tarafında güvenlik güçleriyle karşılaşmaları durumunda İran güvenlik güçleri uyarı bile yapmadan ateş açabiliyor. Böyle bir durumda göçmenler kaçarak kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalıyorlar. Bir kaya dibi veya mağaraya saklanarak, ortamın sakinleşmesini bekliyorlar. Bazıları yaralanmış ta oluyor ve bu halde yola devam edip kurtulma şansları yok gibidir! Sağ kalıp toparlananlar ise, rehbersiz kaldıkları için yol iz bilmeden bilinmezliğe doğru yürümeye devam ediyorlar…
Yaralılar tek ve savunmasız kaldıkları için genellikle kurtlara yem oluyorlar! Diğerleri ise; vahşi hayvan saldırılarının yanı sıra açlık, soğuk ve coğrafi şartlarla da mücadele etmek zorunda kalıyorlar. Göçmen kaçakçılarının ifadelerine göre, hem İran hem de Türkiye’de ki göç yolları göçmen kemikleri ile dolu! Bu kemikler ya vahşi hayvanlar tarafından parçalanmış, ya da tehlikeli uçurum kenarlarından geçerken düşüp hayatını kaybeden çaresiz insanların kemikleridir.
Göç yolları genç mülteciler için bu kadar tehlikeliyken, kadınlar için çok daha zorlu ve güvensiz
bir macera olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Kadınlar fiziki açıdan bu yola uygun olmadıkları gibi, yol boyunca cinsel saldırılardasaldırılarada uğruyorlar. Ya toplama evlerinde ev sahibi tarafından cinsel istismara uğramakta, ya da yol boyunca kaçakçı tarafından tecavüze uğramaktadırlar. Göçmen kaçakçılarının verdikleri bilgiye göre, bu durumda olan pek çok kadın intihar etmektedir.
Göçmen kadınlar güvenlik güçleri tarafından da cinsel saldırıya uğramaktadır. Göçmen kadınlar üzerine bir çalışma yapan Gazeteci Hale Gönültaş, Van Barosu avukatlarından Mahmut Kaçan aracılığı ile bir bilgiye ulaştı. Hale Gönültaş’ın konuya ilişkin haberi aynen şöyle: “Sağlık sorunuyla birlikte kadın ve çocukları göç yolu, sınır geçişi ve sonrasında bekleyen en büyük tehlike şiddet, cinsel saldırı ve istismar. Şiddet ve istismar, henüz bulundukları ülkedeki çatışmalar sırasında başlıyor. Kaçış ve göç yolunda, sığınılan ülkede artarak devam ediyor. Van’da da mülteci kadın ve çocuklar cinsel saldırı ve tehdidi ile karşı karşıya. İranlı sığınmacı Z.N.’nin Van Geri Gönderme Merkezi’nde görevli iki kişinin tecavüzüne uğradığı geçtiğimiz günlerde basına yansıdı. Tecavüz, İran’lı Z.N.’nin durumu merkezdeki görevlilere anlatmasıyla ortaya çıktı.”
Görülüyor ki Afganistan cehenneminden kaçan erkeklerin bir kısmı daha göç yollarındayken canından oluyor, geri kalan çoğunluk ise kendini sefil bir yaşamın içinde bulmaktadır.
Kadınlar ve çocuklar ise bambaşka bir drama ile karşı karşıya bulunmaktadırlar. Ülkelerinde kalıp kaderine razı olanlar Talibanın tecavüz ve işkencesine uğramakta, mülteci olanlar ise ya yol boyunca tecavüze uğrayıp fuhuşa zorlanmakta, ya da bunalıma girerek intihar etmektedirler.
Bu yüzden olacak ki, öncülüğünü Hazaralı Şii kadınların başlattığı Afgan kadınları isyan bayrağını çekip silaha sarılmışlardır. Umuyoruz ki, Kobani’yi özgürleştiren kadınlar, Afganistan’ı da özgürleştireler. Savaşın daha başındayken korkak sıçanlar gibi kaçıp, sığınacak ülke arayan Afgan gençlerinin ise, bir daha asla vatanı olmayacak! Eğer bir gün Afganistan özgürleşir ve bu gençler “Vatanım” diye geri dönerse, o yiğit kadınlara kölelik bile etseler az gelecektir.